Karakter boyutu :13 Punto15 Punto17 Punto19 Punto

Her ağacın kurdu özünden olur...

5 Mart 1994... Bosna’da savaş yıllarıydı. Aliya’nın sadece bir ideolog veya siyasi lider değil, kahraman olduğu günler...
27.05.2016 / 00:00


Lideri olduÄŸu Demokratik Eylem Partisi’nin kongresinde kürsüye çıktı. Ve konuÅŸmasına bir uyarıyla baÅŸladı:

“Bir ÅŸeyler söylemeden önce duvarlarda resimlerimin olduÄŸunu, resimlerimin oraya benim onayım olmadan asıldığını zikretmek istiyorum ve verilecek ilk arada duvarlardan kaldırılmasını rica ediyorum. Bu bir sahte tevazu sorunu deÄŸildir. Basitçe söylemek gerekirse bu bizim âdetimiz deÄŸil. Umarım benimle aynı fikirdesinizdir.”

Aliya’nın içinde yetiÅŸtiÄŸi Genç Müslümanlar hareketinin kökleri Osmanlı dünyasında 19. Yüzyılda ortaya çıkan ihya ve tecdid hareketlerine dayanıyordu.



https://www.youtube.com/watch?v=mazfMCdADFM

O hareketlerin en etkililerinden Yeni Osmanlılar 19. Yüzyılın ortalarında Batı’da karşılaÅŸtıkları özgürlük, demokrasi, parlamento, anayasa gibi kavramları kendi yaÅŸadıkları toplumun diline tercüme etmede büyük bir maharet göstermiÅŸlerdi.

Liberte için Hürriyet’i, parlamento yerine Åžûra’yı kendi medeniyetlerinin anlam bagajları içinden yeniden keÅŸfetmiÅŸler, hürriyet-i efkarı sahabe kıssalarıyla, kanun-u esasiyi adalet kavramıyla anlatmışlardı.

Sarıklı ihtilalci Ali Suavi Ayasofya hutbelerinde, Namık Kemal gazete yazılarında sık sık “Emr-i bil ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker’ âyetini, Müslümanların üzerine farz olan “Ä°yiliÄŸi emredin, kötülükten men etme”yi hatırlatarak halkı sesini çıkarmaya cesaretlendiriyorlardı.

Bu entelektüel faaliyet o kadar tutmuÅŸtu ki Åžûra Suresi 38. Âyet “Ve onlar, iÅŸlerini aralarında toplanıp istiÅŸare ederler” uzun yıllar Meclis-i Mebusan’ın, 1924’e kadar Büyük Millet Meclisi’nde kürsünün arkasında asıldı.

Bu yerli ve millî demokrasi kültürünün sonucu olarak 1918 ile 1919 arasında Anadolu’da Ä°stanbul hükümetinin etkisinin azaldığı, Ankara’daki hükümetin de kurulamadığı bir fetret döneminde yönetim meselesini çözmeleri beklenen halkın ilk aklına gelen de yerel kongreler kurmak olmuÅŸtu. Yine Ä°stiklal Harbi’ndeki her karar Meclis’te alındı. Zaten Mustafa Kemal PaÅŸa’nın baÅŸkomutanlık yetkilerini almak istemesinin sebebi savaÅŸ ÅŸartlarında bile her kararda meÅŸruiyet arayan bu titizlikti. Polatlı’dan top sesleri gelirken, Erzurum’da kapatılan bir gazete için tartışmaların kesilmediÄŸi, Meclis-i Mebusan’dan Ankara’ya gelemeyen vekillerin yerine seçim yapılmasının onların haklarına girmek demek olacağının söylendiÄŸi o Meclis’teki meÅŸruiyet kaygıları, Ä°slam ile modern yönetim biçimleri arasında kurulan bu baÅŸarılı sentezin sonuçlarıydı.

Tek parti rejiminde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Serbest Fırka’ya gösterilen ve onları kapattıran büyük ilgi, 1946 seçimleri ve 14 Mayıs 1950’de sandık yıllar sonra ilk kez önüne geldiÄŸinde halkın gösterdiÄŸi büyük olgunluk, demokratik refleks isyanın arkasında bu tarihi bagaj vardı. Yine 1961’de, Menderes’in idamından bir ay sonra darbecilerin getirdiÄŸi sandıktan DP’nin devamı olan partileri çoÄŸunluk çıkaran, 1971 muhtırasına direnmiÅŸ Ecevit’i ilk seçimde ödüllendiren, 1983’te darbenin liderini dinlemeyip Özal’a oy veren siyasi olgunluk da bu tarihin doÄŸal bir uzantısıydı. 4 kez partisi kapatılmasına raÄŸmen Necmettin Erbakan’ı meÅŸru siyaset çizgisinden saptırmayan da bu geleneÄŸin içinden gelmiÅŸ olmasıydı. Hatta 1960, 1980 darbelerini yapan askerler bile farkında olmasalar da bu siyasi kültürün çocuklarıydı. Bu yüzden hemen kendilerine Danışma Meclisleri kurdular, sembolik de olsa yasama faaliyetini sürdürdüler ve zorunlu olmadıkları hâlde seçime gidip yetkilerini devrettiler.

Osmanlı’nın son dönemine ait bu yerli ve millî hürriyet ve demokrasi mirası sadece Türkiye’ye de ait deÄŸildi.

ÖrneÄŸin Fransız devriminin ‘patrie’ kavramını Osmanlı dünyasına ‘Vatan’ olarak tercüme eden, Tanzimat sadrazamlarının Yeni Osmanlılar’ı gönderdiÄŸi gibi, Mısır’da Mehmet Ali PaÅŸa’nın Avrupa’ya eÄŸitime gönderdiÄŸi, Tercüme odası kurdurduÄŸu Rifaa et-Tahtavi’ydi. Vatan ÅŸairi olarak tanınacak Namık Kemal kavramı onun çalışmalarıyla tanımıştı. Meclis, anayasa üzerine kurulu meÅŸruti sistemi “usul-u meÅŸveret” kavramı ve onun arkasında anlam bagajıyla tercüme eden de yine Tahtavi’nin öÄŸrencisi Abdullah Ebüssuud olacaktı.

Geçen hafta AK Parti kongresiyle aynı günlerde Tahtavi’nin de fikirleriyle etkilediÄŸi Nahda Hareketi Partisi’nin 10. Kongresi toplandı. 44 yıllık hareketin, hayatı sürgünlerde, hapislerde geçmiÅŸ kurucusu, ideoloÄŸu RaÅŸid GannuÅŸi’nin kongrede karşısında iki aday daha çıkmıştı. Delegelerin 3/2’sini ikna etmeyi baÅŸaran GannuÅŸi yeniden partinin lideri seçildi. Kongreyi dünyada bir haftadır haber yapansa Nahda’nın dini ve cemaat iÅŸleriyle siyasi iÅŸleri birbirinden ayırma kararı ve GannuÅŸi’nin artık ‘Ä°slamcı’ deÄŸil ‘Müslüman demokratız’ açıklamasıydı.

Ne kadar ilginçtir ki bu açıklamaları Türkiye’de tamahla karşılayanlar oldu. Halbuki bundan 15 yıl önce Aliya ve GannuÅŸi ile aynı fikri havzadan beslenmiÅŸ genç siyasetçiler tarafından kurulan AK Parti daha kurulurken kurucu genel baÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan tarafından “lider deÄŸil kadro partisi” olarak tarif edilmiÅŸ, kendilerine Müslüman Demokrat olarak diyenlere de ErdoÄŸan "Bu nitelemeler; Müslüman veya demokrat olmadığımız için deÄŸil, ikisinin iki farklı düzlemde ele alınmasının gerekli olduÄŸunu düÅŸündüÄŸümüz için doÄŸru deÄŸildir” diye cevap vermiÅŸti. Sonra AK Parti, kendisini tanımlamak için Muhafazakâr Demokrat tarifini geliÅŸtirdi. Aynı ErdoÄŸan 2011’de Arap Baharı’ndan sonra Mısır’a gidip Müslüman KardeÅŸlere “Laiklik” tavsiye etti.

Yine AK Parti, bir kadro partisi olarak kimsenin tanımadığı genç isimleri siyasete kazandırdı, o isimler Türkiye’de ekonomide, saÄŸlıkta, ulaÅŸtırmada büyük reformlara imza attılar, bugün hepsi siyasetinin tecrübeli ve marka isimleri...

2007’de CumhurbaÅŸkanlığı’nı uzun yol arkadaşı Abdullah Gül’e, 2014’te parti genel baÅŸkanlığını danışmanlığını ve DışiÅŸleri Bakanlığı’nı yapmış, partinin kurucuları arasında olmayan Ahmet DavutoÄŸlu’na bırakmış ErdoÄŸan, kurulurken belirlediÄŸi “kadro hareketi”ne sadık kaldı.

2014 yılında tümüyle kendisini ve ailesini hedef alan iki büyük badireyi halk mitingleri ve yerel seçimlerle bertaraf ettikten sonra CumhurbaÅŸkanlığı seçimlerinde aday olan ErdoÄŸan, kendisi için yapılan Dombra ÅŸarkısını bile uzun bir süre kabul etmediÄŸini partinin seçim kampanyalarını yürüten Erol Olçak ÅŸöyle anlatmıştı:

“Sonra Sayın ErdoÄŸan beni yanına çağırdı. Özel olarak kulağıma bu ÅŸarkının çok kiÅŸisel olduÄŸunu isminin çok geçtiÄŸini ve bu ÅŸarkıyı kullanmanın doÄŸru olmayacağını söyledi. Hatta biraz itikadi problemlerden de bahsetti. Ve ‘bu ÅŸarkıyı kullanmak için acele etmeyelim ben iki gün düÅŸünmeliyim’ dedi”

AK Partililer “dava” derken neyi kastediyor, tam bir tarifi yapılmadığı için bilmiyoruz. Ama bugüne kadar AK Parti kadrolarını oylarıyla Ankara’da iktidar yapan büyük kalabalıklar için davanın kısa hikâyesi böyle. Pek çok hatayı, ayıbı görmezden gelip 14 yıldır bu ‘dava’nın üzerinde titremelerinin sebebi de bu. Hamaset deÄŸil sahiden “yerli ve millî” demokrasi ve hürriyet mirasını omuzlarında taşıyan dünyadaki baÅŸka hareketlere örnek olmuÅŸ böyle bir tecrübenin bu kadar büyük badire atlatıldıktan, bunca kazanım elde edildikten sonra geriye sarıyormuÅŸ hissi verecek olaylarla ve görüntülerle anılması da en çok bu partinin Türkiye’nin yarısı demek olan seçmenlerini endiÅŸelendirir.

Hazreti Ömer’e adaletten saparsan seni kılıcımla düzeltirim diyen sahabi kıssalarıyla, Emr-i bil ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker kültürü içinde yetiÅŸmiÅŸ insanları, her eleÅŸtirilerinde ihanet kılıcıyla tehdit edemezsiniz.

Hele bir kitle partisinin medyasında yazdığını unutup minik sol gruplardaki tasfiyeci politbüro ÅŸefleri gibi hain üretme makinesine dönenlerin kendi davaları dışında herhangi bir davaya hizmet ettiklerini herhâlde kimse düÅŸünmüyordur.

“EndiÅŸeli AKP’liler” diye dostlardan düÅŸman üretmeyi teÅŸhis sanıp, zengin evin mirasyedisi gibi herkese kapı göstererek, baba parasıyla hovardalık yapma hakkını maalesef siyasette kullananlar sadece tarihte kendilerini bir tarafında Aliya’nın bütün haÅŸmetiyle durduÄŸu bir hikâyede gülünç duruma düÅŸürmüÅŸ olurlar.

Çünkü her aÄŸacın kurdu özünden olur.

Etiketler:
Bu yazi toplam 1329 defa okundu
Yazarın Diğer Yazıları
YAZARLAR
 
Anasayfa |

Reklam Verin |

Sitene Haber Ekle |

Bize Ulaşın

  © 2010 YzC Haber Portalı                             Yazılım ve Tasarım: Serdar YAZICI
Sitemiz, hukuka, yasalara, telif haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. Sitemiz, 5651 sayılı yasada tanımlanan .yer sağlayıcı. olarak hizmet vermektedir. İlgili yasaya göre, site yönetiminin hukuka aykırı içerikleri kontrol etme yükümlülüğü yoktur. Bu sebeple, sitemiz .uyar ve kaldır. prensibini benimsemiştir. Telif hakkına konu olan eserlerin yasal olmayan bir biçimde paylaşıldığını ve yasal haklarının çiğnendiğini düşünen hak sahipleri veya meslek birlikleri, İletişim bölümünden bize ulaşabilirler | Rize Gündoğdu Haber | Rize | Rize Haberleri haberler